Yazı: Alexandra Daisy Ginsberg

Çeviri: Serra Aşkın

Görsel: Amsterdam’da bir kanalda yüzen plastik atıklar, 2017.

1970’lerin ilk yarısında bir gece geç saatte Du Pont’ta çalışan mühendis Nathaniel C. Wyeth, yine bir şişe kalıbını açıyordu. İçinde bir şey bulmayı beklemezken, mükemmel “kristal berraklığında” bir plastik şişe keşfetti.1 Gazlı içecekleri muhafaza edecek son nokta malzeme arayışı sona ermişti. Cam ve diğer çeşit plastikler gazlı içeceklerin basıncına ya da meyve sularının plastikleri aşındırmasına dayanacak güçte değildi. Ama Wyeth’ın icat edilmesine katkıda bulunduğu polietilen tereftalat (PET) şişe, yerini aldığı cam şişelerden daha güvenli, daha güçlü ve daha hafifti. Plastik şişe daha iyiydi.

İnsanların her gün yepyeni plastik şişelerden sadece gazlı içecek değil, su da içmeyi öğrenmesi çok daha iyiydi. 2010’a kadar Amerikalılar 31,9 milyar litre şişe su tüketti.2 2017’de bu miktar 51,4 milyara sıçradı.3 Bizi musluk suyunun daha düşük nitelikte olduğuna ikna eden şirketler, suyu tek kullanımlık kaplarda sütten daha yüksek fiyata sattılar. Plastik su bir ekonomi ürünü olabilir, ama çevresel dehşetini daha yeni kabul etmeye başlıyoruz. Yine de içmeye devam ediyoruz.

Siyaset bilimcisi Herbert Simon, tasarımı “var olan durumları tercih edilen durumlara” değiştirmenin planlama süreci olarak tanımlıyor.4 İyimserlik, olası bütün dünyalar arasında en iyisine olan inanç, tasarım eyleminin özünde var. Bir şeyleri daha iyi yapmak için tasarlıyoruz, böylece, daha iyi şeyler yapmak için. Plastik şişe örneğinde tasarımcılar ve mühendisler görev bilinciyle belirli bir talimata çözüm ürettiler (hafif, güçlü, kırılmaz bir kap) ve bir nesneyi bu ölçülere göre daha iyi kıldılar. Ama plastik su şişesinin susuzluk giderici fakat zehirli büyümesinin ikilemi bize tasarladığımız şeylerin içinde bulunduğu toplumsal, politik, ekonomik ve çevresel bağlamlardan ayrılamayacağını hatırlatıyor.

Plastik şişe istisnai bir tasarım nesnesi değil. Bizim gibi, birbirine dolanmış bir organizmalar, mekânlar, değerler ağının içinde bulunuyor. Atık gömme alanını, ispermeçet balinasının midesini ya da şişelerin boyladığı geri dönüşüm balyalarını, suyun bedeniniz aracılığıyla aktığı kanalizasyon sistemine bağlıyor. Marketteki buzdolabını kamyonlara, gemilere ve uçaklara, fabrika taşıyıcı kayışlarına, musluk takılmış su kaynaklarına (ya da ana su rezervine), bir imalatçı ve çalışanlarına, tasarımcılara ve markalaştırma ajanslarına, borsalara ve hissedarlara, vergi katkılarına, ham petrolden dönüştürülmüş PET topaklarına, çoktan ölmüşlerin sıkıştırılmış çorbasına bağlıyor. Görmezden gelmeyi ne kadar denesek de, o şişeyi mikroplastik parçalar olarak mideye indirirken ya da onları yemiş başka canlı türlerini yerken, bütün bu düğümler bizim bedenlerimize ve gelecek kuşakların etlerine bağlanıyor. Bir musluktan içip kamusal su altyapısına yatırımlara öncelik tanıyabiliriz, hepsi susuzluğumuzu daha iyi gidermek için.

Olası bütün dünyalar arasında en iyisi gerçekten bu mu? En iyi, iyi ile aynı şey değil. Sabit değerleri ya da gizli bir niyeti yok, yalnızca iki nokta arasında bir artışı belirtiyor. Ve daha iyi, ilerlemeyle, sürekli artan bilginin insanlığı kalkındıracağı sözünü veren Aydınlanma inancıyla aynı şey değil. Margaret Atwood “Daha iyi hiçbir zaman herkes için daha iyi anlamına gelmez. (…) Bazıları için, daima daha kötü anlamına gelir,” diye uyarmıştı.5 Eğer tasarımın amacı daha iyileştirmekse şunu sormalıyız: Daha iyi derken neyi kastediyoruz? Kim için daha iyi? Kim karar veriyor? Bu sorular bariz olabilir, ama gerçekten ne sıklıkta durup ürettiğimiz ya da kullandığımız şeyi sorguluyoruz? İlerleme bizim paylaştığımız çevreyi yüzüstü bıraktığı gibi daha iyi de aynısını yapıyor. Hiçbir daha iyi, günümüzde var olan ve gelecekte var olacak tüm insanları, ilaveten insandışıları ve gezegeni barındıramaz. Öyleyse tasarımcılar hangi daha iyi dünyayı tasarlıyor? Kimin daha iyisi ortak geleceğimizi şekillendiriyor?

Verilen sözler detaylı incelemeyi gerektiriyor. Biliminsanları, politika üreticiler, iktisatçılar, eylemciler, tasarımcılar, tüketiciler ya da vatandaşlar olarak, daha iyinin anlamına dair hepimizin birbirinden farklı (ayrıca çelişen ve değişen) tasavvurları var.

Bu tercih edilen gelecekler bizim adımıza (siyasal partiler ve şirketler de dahil olmak üzere) güçlü oyuncular tarafından tanımlanıyor veya vatandaş ya da tüketici olan bize sunuluyor. Kısıtlanmış harekete geçme kapasitemiz de bunlara meydan okuma fırsatındansa yalnızca aralarında seçim yapmamıza izin veriyor. Her yeni bir şişeden su içmeye karar verişimizde, bizim refahımızı çevremize bağlayan, düşkünü olabileceğimiz daha iyi uzak bir gelecektense, kısa vadeli iyileştirmeye öncelik veriyoruz, susuzluğumuzu çözüyoruz. Karar alırken uzun vadeli hayal gücünü kullanmaktaki başarısızlığımız belki de insan doğasının bir parçası. Aynı şekilde, daha iyi vaatlerinin bizim karar alma süreçlerimiz üzerindeki gücü de öyle. Bazı filozoflar umuda olan yatkınlığı, her şeyin bir şekilde daha iyi olacağı rüyasını insanlık durumunun temel bir öğesi olarak görüyor.6

Tasarım bu süreçte suça ortak oldu, başkalarının daha iyi hayallerine elle tutulabilir biçimler verdi. Tasarımlar “yapılma şartlarının” etkisi altında kaldı.7 İnsanbilimci Arjun Appadurai, sosyal hayatları olan şeyler olarak, tasarımlara yüklenmiş değerlerin, tasarımların emtia olarak takas edilmesini mümkün kıldığını söylüyor.8 Bu değerler, daha iyi gibi, sabit değil. Ana akım tasarım Sanayi Devrimi’nden bu yana piyasanın daha iyi değerlerini desteklemek için ortaya çıktı. Elverişli plastik su sizi daha iyi yapacağına ikna etmek için tasarlandı. Başarılı su altyapısının olduğu yerlerde şişe su içmemize gerek yok, fakat bizim kapitalist ekonomimiz onu tüketmemize ihtiyaç duyuyor. Victor Papanek ve Tony Fry gibi çeşitli düşünürlerin bize hatırlattığı gibi tasarım doğası gereği politik.9 Ama eğer tasarım var olan bir durumu tercih edilen bir duruma değiştirme süreciyse, bu sergideki işlerin gösterdiği gibi, başka daha iyilerin şartlarına uyum sağlayabilir, nitekim sağlıyor da. Tasarım yalnızca piyasaya hizmet etmek durumunda değil, alternatif hayallere de hizmet edebilir.

Ama tasarım doğayı iyileştirmeye yardım edebilir mi? Kırık Doğa başlığı yalnızca bizim “doğayla” (burada insan eliyle yapılmamış olanı kastediyor) olan ilişkimizin paramparça olduğunu değil, o doğanın kendisinin de kırılmış olduğunu iddia ediyor.

Bu, doğanın bir zamanlar daha iyi olduğu anlamına geliyor. Kırılabilen bir şey de tamir edilme potansiyeline sahip. Doğayı düzeltmek için, daha iyi yapmak için, ölçüler belirlenmesi gerekiyor. İlerlemek için geri mi gitmeliyiz? Hangi durumu geri getirmeliyiz ya da hangi duruma geri sarmalıyız? Bu düşünce biçimindeki sorun, daha iyinin öznel, insani bir değer oluşu. Doğa değiştirilmesini umursamıyor. İnsanlar doğayı umursuyor, ama o “doğa” insanın fikri. Doğanın problemlerini çözebileceğimizi düşünmek bizim doğanın bir parçası ve böylece doğanın sorununun bir parçası olduğumuzu göremediğimiz anlamına geliyor. İdeal daha iyi bir doğa birkaç on yıl ya da yüzyıl öncesinde yer alan el değmemiş bir yaban olabilir. Gelecekteki varlığı insanların yokluğuyla belki daha iyi, ya da yalnızca mümkün olabilir. Ama insanlıktan nefret etmek daha iyi kararlar vermemize yardımcı olmayacak. Daha iyi bir dünya arayışında, modern Batı medeniyetleri kaçınılmazdan kaçınmaya çalıştı: İnsanlar için daha iyi olan aynı zamanda doğa için de daha iyi. Bizim daha iyi geleceğimiz sağlıklı bir biyoçeşitlilik ve bizi destekleyecek ekosistemleri gerektirir. Ağaçları göreceğiz derken ormanı göremedik, ya da odunumuz olacak diye ağaçları göz ardı ettik.

Doğal bağlamımıza nasıl yeniden bağlanırız? Nihilist davranıp doğanın insan tarafından yıkımını doğal bir davranış olarak kabul edebiliriz. Günlük davranışlarımız (benimkiler de dahil) daha iyi bir gelecek olarak savunduklarımıza rağmen bu doğrultuda gibi görünüyor.

Ya da diğer türlerin ve doğal ortamların insanların varlığını sürdürmesine katkıda bulunduğunu kabul ederek etkili olabiliriz. Bu insan odaklı düşünme doğanın algısını “ekosistem hizmetleri” olarak yeniliyor ve bu hizmetlere ekonomik değerler yüklüyor.10 Bu derece romantik olmayan bir dil, doğayla olan bağımızı kültürel olarak koparmaya yönelik asimile edilmiş modern insan beyinlerini tekrar şekillendirmek için gerekli olabilir. Yine de bu yaklaşım işe yaramıyor gibi görünüyor. Ufak bir grup, kısa vadeli kazancı uzun vadeli sağlıklı büyümeye yeğleyip, insanlık ve gezegen için neyin daha iyi olduğunu tanımlamaya devam ediyor.

Mühendis tek kullanımlık plastik şişenin esas konu olmadığını, bunun yerine, çözdüğü sorunun yeteri kadar açık tanımlanmadığını savunabilir. Buna rağmen talimatlar ne kadar net tanımlanmış olursa olsun, bir sorun çözüldüğünde başka sorunları açığa çıkarıyor. Tasarımcıların çözmesi gereken gerçek sorun kısa vadeli dürtüleri gidermek değil, insanların uzun vadeye değer vermelerine yardım etmek. Tasarım, günümüzde var olan ve gelecekte var olacak, insanların ve insandışıların dahil olduğu, birbirine girmiş bir bağlamlar, sistemler ve ağlar topluluğunda çalışıyor. Başka, daha iyi dünyalar hayal edebilmek ve bu dünyaları daha olası kılabilmek için, önce hangi daha iyi dünyayı istediğimizi tanımlamalıyız. Bu karmaşıklığın içinde tasarlamak, herkese uygun olan tek bir daha iyi geleceğin var olmadığını kabul etmeyi gerektiriyor: Daha iyi seçeneklerini tartışmalıyız. Bu (tüketiciler, vatandaşlar ya da tasarımcılar olarak) hepimizin şişeyi dudaklarımıza götürmeden önce durup, “Daha iyi nedir? Kimin daha iyisi gerçekleşiyor? Daha iyiye kim karar veriyor?” diye sormamızı gerektiriyor.

Hangi dünyayı hayal etmek için kullanılırsa kullanılsın, tasarım temelinde iyimser bir etkinlik. Bu, olası bütün dünyaların en iyisini yapabileceğine inanmak demek. Bu hayali gerçekleştirmek imkânsız olabilir, ama biz insanlar umut dolu hayvanlarız.

Plastik şişenin yapabileceğimizin en iyisi olmadığını umuyorum.

Notlar

1. Nathaniel C. Wyeth, “Inventing the PET Bottle,” Research-Technology Management 31, no. 3 (1988): 12-14. Plastik şişenin oluşumu hakkında daha fazlası için: Gay Hawkins, Emily Potter and Kane Race, Plastic Water: The Social and Material Life of Bottled Water (Cambridge, MA: MIT Press, 2015).

2. International Bottled Water Association, “Bottled Water: The Nation’s Healthiest Packaged Beverage Is Officially America’s Favorite,” IBWA, 2017, http://www.bottledwater.org/bottled-water-nations-healthiest-packaged-beverageofficially-americas-favorite.

3. International Bottled Water Association, “Consumers Reaffirm Bottled Water Is America’s Favorite Drink,” IBWA, 2018, https://www.bottledwater.org/consumersreaffirm-bottled-water-america%E2%80%99s-favorite-drink.

4. Herbert A. Simon, “The Science of Design: Creating the Artificial,” Design Issues 4, nos. 1/2 (1988): 67.

5. Margaret Atwood, The Handmaid’s Tale (Boston: Houghton Mifflin, 1986).

6. Ernst Bloch, The Principle of Hope, 3 vols., trans. N. Plaice, S. Plaice and P. Knight (1954; repr., Cambridge, MA: MIT Press, 1986).

7. Adrian Forty, Objects of Desire: Design and Society since 1750 (New York: Thames and Hudson, 1986), 7.

8. Arjun Appadurai, ed., The Social Life of Things: Commodities in Cultural Perspective (Cambridge, UK: Cambridge University Press, 1986).

9. Victor Papanek, Design for the Real World: Human Ecology and Social Change (New York: Pantheon, 1972); Tony Fry, Design as Politics (Oxford: Berg, 2011).

10. Millenium Ecosystem Assessment, “Ecosystems and Human Well-Being: Synthesis” (Washington, DC: Island, 2005), http://www.milleniumassessment.org/documents/document.356.aspx.pdf.

Yukarı