Yazı: Buse Özcan

Proje: "Haz" - Hazal Kırıkçı

Ters-Yüz: İhtimalleri yeniden düşünmek sergisi, 28 Mayıs – 16 Ağustos tarihleri arasında santralistanbul Kampüsü’nde gerçekleşti. İstanbul Bilgi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü son sınıf öğrencilerinin mezuniyet projelerinin yer aldığı sergi, tasarımcıları ve kullanıcıları toplumsal, kültürel ve ekonomik bağlamda farklı ilişkileri yeniden ele almaya davet ediyordu. Üniversitede Tasarım Yazarlığı ve Editörlüğü dersini alan altı öğrenci, sergideki altı proje üzerine yazdı.
Yazıların ve sergideki projelerin birbiriyle kurduğu ilişki İstanbul Tasarım Bienali’nin oluşturmayı amaçladığı sürekli öğrenme ve düşünme alanıyla örtüşüyor, bu bakımdan zamansız bir nitelik kazanıyor. Gençlerin tasarımın kapsadığı meseleler üzerine düşünmeye devam etmelerine aracı olmak adına bu yazıları blog’umuzda yayımlamaya başlıyoruz. 
Seri, Buse Özcan’ın yazdığı “An-ı” ile devam ediyor.

Sabahın erken saatlerinde acı bir haberle uyandım. Dedemin cenazesine gitmek için yola çıkacağım birazdan. Çocukluğumun her yazını iple çekmemi sağlayan İzmir’deki o eve ayaklarım geri geri gidiyor bugün.

Haberi aldığımdan beri aklıma hep yediğimiz yemekler, kurduğumuz sofralar geliyor. En güzel yemekleri onunla, o zaman yemişim gibi. Üstelik çatal kaşığa da ihtiyacımız yoktu, bulduğumuz her yerde her şekilde yerdik, kimseye de anlatmaz, kaçamak yemeklerimizin tadını çıkarırdık.

“Et elle yenir, tadı öyle çıkar.” “Çikolata ısırılmaz, emerek yavaş yavaş yemek gerekir.” “Bisküviyi yeme şekli ayırıp süte batırmaktır.” “Pamuk şekerin en büyük zevki eline yüzüne bulaşmasıdır.”

“Yemek yemek”, canlılığın varoluşundan beri en temel eylem. Aynı zamanda insanların haz hissine karşılık geliyor. Yemek tüm duyuları uyarabilecek ve çok farklı deneyimler hissettirebilecek bir güce sahip. Bu hisleri uzun süre hafızalarımızda tutabiliyoruz. Bu yüzden anneanne/babaanne evinde yıllar önce yediğimiz yemeği hala hatırlıyoruz, hatırlamakla kalmıyoruz kokusunu alıyoruz, tadını hissediyoruz, belki tekrar o yemeği yemiş gibi oluyoruz. Yemek yemek belki de insanın en fark etmeden yaşadığı deneyim. Yerken hissetmediğimiz birçok tadı, kokuyu tekrar hatırlayıp tekrar tekrar yaşayınca anlıyoruz. Hiçbir deneyim yıllar sonra ağızda hissedilen o tat kadar etkileyici olmayabilir.

Tüm bu hislerin yanında hatırladığımız bir şey daha var, yemek yediğimiz araçlar. Sadece yemeği yemek için değil, o deneyimi yaşamak, yemeği tüm duyularımızla hissetmek için kullandığımız araçlar.

Bu noktada her şey bir “araç” görevi görebilir, elimiz, ağzımız, dudaklarımız, dilimiz, parmaklarımız, tırnaklarımız… Parkta oynarken kumlu ellerle yediğimiz sandviç, kahve fincanının dibini sıyırmamıza yarayan parmaklar, soymaya çalışırken tırnaklarımıza sinen mandalina kokusu, ruj sürmüş gibi pespembe dudaklara sahip olmamızı sağlayan dut lekeleri…

Eğer yemeği bir deneyime dönüştürmek istiyorsak hiçbir araca ihtiyacımız yok aslında, çünkü her şey görmek isteyene, hissetmek isteyene mesaj veren “araçlara” dönüşüyor o anda. Çatal, kaşık, bıçak sadece doymak için yemek yiyenleri ilgilendiren aletler. Çünkü minicik bir kaba dilimizi sokup çevirerek sıyırdığımız çikolata, özenle hazırlanmış, en şık yemek takımları seçilmiş bir sofrada hoş karşılanmaz. Sofraya oturmak eylemi, yediğimiz yemeği de, yeme şeklimizi de, aldığımız hazzı da etkiler. Yemek yediğimiz nesnenin materyali, dokusu, yumuşaklığı, sıcaklığı, hatta ağzımızda kalma süresi bile neyle yediğimizden çok daha etkili olabilir.

Kocaman bir kadın olarak elime aldığım bu “araçlar” beni küçücük bir kız çocuğuna dönüştürdü. Çevire çevire yediğim, dilimle sıyırdığım, emerek her damlasının tadına vardığım bu kısacık “an”da yemek için değil, “haz” için yedim. Dakikalarca süren bu uğraş sonunda mideme inen iki damla meyveli yoğurt, kaşık kaşık yemekten çok daha doyurucu, çok daha dolu doluydu.

Metalin soğukluğu, silikonun yumuşaklığı ve her yerinde dilimle dolaşabileceğim formlar farklı algılar oluşturarak “haz” ve “sürprizi” bir arada yaşattı. Yaşadığım şey ileriye dönük bir deneyimden ziyade anlık bir sürpriz gibiydi.

Bu deneyimin bizde nasıl bir “iz” bıraktığı ise projenin en sorgulanabilir kısmı. Normları sorgulamak üzerinden baktığımızda, tüm bu “araçlar” yeni şeyler denemeye aracı olarak bize birer macera yaşatabilir, ancak bunun yeme-içme alışkanlıklarını ne derece etkileyeceği tartışılır.

Yeme eylemine getirilen bakış açısı tüm bu çıkarımları yönlendirebilir. “An”da kalmak için yemek bu araçların potansiyeliyken, “o an”a gitmek ancak bireyin elinde olabilir.

Kaynak

Priscilla Mary Işın - Avcılıktan Gurmeliğe – Yemeğin Kültürel Tarihi (2018, YKY)

Bu metin, İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde, Öğretim Görevlisi Dilek Öztürk yürütücülüğünde, IND 324 Tasarım Yazarlığı ve Editörlüğü dersi kapsamında üretilmiştir.
Yazıda bahsi geçen projenin yer aldığı Ters-Yüz: İhtimalleri yeniden düşünmek sergisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü 2019 yılı mezuniyet projesi kapsamında, Ahmet Sertaç Öztürk, Berkan Kaplan, Can Altay, Gizem Öz, Özlem Er ve Yeşim Eröktem yürütücülüğünde gerçekleştirilmiştir. 
Haz projesinin mentorluğunu Sibel Kutlusoy üstlenmiştir.
Yukarı