Fotoğraflar: Gizem Özkol

IN-BETWEEN’in küratörlüğünü üstlendiği atlas koleksiyonunun hikâyesini, platformun kurucu ortaklarından Dilek Öztürk’ten dinledik.

Dilersen direkt projenin hikâyesiyle başlayabiliriz.

Bir platform olarak IN-BETWEEN’i anlatarak başlamak isterim.

IN-BETWEEN, bildiğiniz gibi “arada” demek. Biz de enstitüleri, kurumları, tasarımcıları, akademileri bir araya getiren ve tasarım üzerinden değer yaratan projeler gerçekleştiriyoruz.

Bu oluşuma platform dememizin sebebi, platformun çok kapsayıcı bir kavram olması. Aynı göz seviyesindesiniz, bir araya getiriyorsunuz, kolaylaştırıcı hâline geliyorsunuz. Dünyadaki sosyo-politik, çevresel ve ekonomik dengeler değiştikçe bizim de tasarım üzerinden değer yaratma biçimlerimiz değişiyor, günümüze uyarlanabilecek modeller üretiyoruz. Ben İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde yarı zamanlı öğretim görevlisiyim. Ortağım Bilgen Coşkun da İstanbul Moda Akademisi'nde Moda Yönetimi Programı'nın direktörü. Akademiyi pratikle bağlayan projeler yapmaya inanıyoruz.

Son üç yıldır Equal Spaces projesi kapsamında İsveç Enstitüsü ve İsveç İstanbul Başkonsolosluğu ile işbirliği yapıyoruz. Yaratıcı, akıllı ve kapsayıcı şehirler için şehir planlamacıları, mimarlar, tasarımcılarla birlikte nasıl çalışabileceğimizin yollarını arıyoruz. Bu temalar kapsamında Türkiye’den ve İsveç’ten mimarları eşleştirdiğimiz sergiler, atölyeler ve konuşmalar gerçekleştiriyoruz. Projenin ana amaçları arasında bilgi ve deneyim aktarımının yanı sıra birlikte öğrenmek yer alıyor. Tasarımın demokratikleşmesi, mimarlığın daha katılımcı olması, kentsel gelişmede gönüllülük teması gibi meseleleri işliyoruz.

Bugün tasarımdan bahsederken çevresel farkındalığı gözardı edemeyiz. Bugün iyi tasarım, kullanıcının hayatını iyileştirme bağlamından da çıkıp, çevre ve dünyayı iyileştiren bir bağlama oturuyor. Bunu herkesin anlayabileceği bir dilde yapmak da çok önemli, çünkü tasarım aynı zamanda önemli bir iletişim mecrası. Bu kapsamda Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve tasarımcı Pınar Akkurt ile birlikte ileri dönüşüm temalı atölyeler, eğitici programlar gerçekleştirdik. Plastik kullanımı ile ilgili insanların günlük hayatlarında neler yapabileceklerini örnekler üzerinden aktardık.

Akademinin pratikle ilişkisi ya da üretici ile tasarımcının ilişkisi gibi meseleler hâlihazırda çok konuşuluyor, tartışılıyor. Bunu bir platform olarak adlandırarak, hatta doğrudan IN-BETWEEN diyerek o arada olma hâlini, aracılığı sağlamaya çalışıyorsunuz.

Evet. Burada o aracılık hâli aktif bir temsiliyeti kapsıyor. Şu anda Tomtom Designhood’da IN-BETWEEN Design Space olarak konumlandık. Buradaki seçki ile Türkiye ve dünyadaki çağdaş tasarım sahnesinde ne olup bittiğiyle ilgili haber veren bir mecra oluyoruz. Türkiye'de sanat kültürü tasarıma kıyasla çok daha gelişmiş. Sanatın kitleleri ikna etmek zorunluluğu yok ama tasarım ikna etmeli.

Çağdaş tasarıma karşılık gelen birçok başlık var. Tasarımcıların günümüzde sıfırdan bir şey yapmaktansa var olanı kendi yorumlarıyla yeniden kullandıklarını, bunu da kendi inançlarından taviz vermeden yaptıklarını gözlemleyebiliyoruz. Genç tasarım peyzajına baktığımızda fikirleri, tavırları şekillendirenin, değişen çevre ve dünya dinamikleri olduğunu görüyoruz. Biz de dünyada olup biteni tasarım üzerinden nasıl ifade edebileceğimize odaklanıyoruz. Çevresel farkındalık ya da sosyal etki yaratabiliriz, dezavantajlı gruplara fayda sağlayabiliriz.

Anladığım kadarıyla atlas da böyle bir düşünce yapısının ürünü. Aynı zamanda az önce bahsettiğimiz tasarımcının günceli takip etme ya da günceli uyarlama meselesiyle de bağdaşan bir yanı var. Bir de projeden bahsederken “kapsayıcı sosyal tasarım” gibi bir ifade kullandığınıza denk geldim. Bu ne anlama geliyor?

atlas, işbirlikçi ve katılımcı bir sürecin ürünü. Bu projede kapsayıcı olan, projede yer alan her aktörün yan yana durması ve projenin herkesin önerileri ve yorumları etrafında şekillenmesi.

Proje Harran Kaymakamı Ömer Faruk Çelik önderliğinde, Harran Kaymakamlığı Aile Destek Merkezi’nin (ADEM) desteğiyle hayata geçiyor. IN-BETWEEN Tasarım Platformu olarak küratörlüğünü üstlendiğimiz koleksiyonda Aslı Smith, Barış Gün, Begüm Cânâ Özgür, DAY Studio, INCOMPLIT ve Şule Koç’un çalışmaları yer alıyor.

atlas, Harran’da yaşayan kadınlar ile Suriyeli mülteci kadınların ekonomik özgürlüklerini kazanmalarını, ADEM’de bulunan ahşap, keçe, seramik ve dokuma atölyelerindeki üretimin merkezinde yer almalarını destekleyen bir modele oturuyor.

atlas ile tasarımın nasıl bir sosyal fayda yarattığını doğrudan gözlemleme şansına da erişiyoruz. Harran’daki atölyelerde kadınlarla yan yana oturup öğle yemeği yiyebiliyoruz, birlikte yemek hazırlıyoruz. Proje süresince üretimde yer alan kadınlar bize geribildirim verdiler, tasarımlar bu doğrultuda değişti. Biz onlardan çok şey öğrendik, onlar da bizden çok şey öğrendi.

Satışlardan elde edilen gelirin büyük bir kısmı kadınlara gidiyor. Türkiye'de böyle projeler araştırma safhasında kalabiliyor ya da fon bulamayabiliyor. Bizim de malzeme ve üretim için aldığımız fonlar kısıtlıydı. Proje şu an kendi kendini döndürüyor. Döndürebilmesi için de kapsayıcılığın çok somut bir şekilde oturması gerekiyordu. Harran’daki kadınların meslek sahibi olmaları ve o coğrafyada bir gelir elde etmeleri hayatlarında pek çok şeyi değiştirdi.

O zaman biraz da projenin yapısını ve işleyişini öğrenebilir miyiz?

Harran Kaymakamlığı’ndan gelen bir davet ile ilk saha gezimiz Ağustos 2017’de başladı.

ILO (International Labour Organization) dünyada mültecilerin olduğu bölgelere yatırım yapıyor. Ama bu yatırımı direkt nakitle yapmıyor. İnsanların savaş sonrası rehabilitasyonu, meslek edinmeleri, topluma entegre olabilmeleri için ekonomik destek sağlıyor. Biz gittiğimizde orada ahşap, seramik, kireç ve dokuma atölyesi açıktı. İŞKUR ustaları sağlıyordu, ILO malzemeleri temin ediyordu, atölyelerin bürokratik anlamda yürütülmesini de Şanlıurfa Valiliği ve Harran Kaymakamlığı üstlenmişti. Atölyelerde her yerde karşılaştığımız hediyelik eşyalar üretiliyordu. Katma değer anlamında buradaki tek eksik tasarımdı. Bu sebeple ilk etapta bir araştırma gezisi yaptık, alanı hem arkeologlarla hem tarihçilerle hem de yerel halkla birlikte gezdik.

Mezopotamya coğrafyasından bahsediyoruz. Geçmişi 12.000 yıl önceye uzanan Harran'ın adı da “geçit” anlamına geliyor. Asur, Babil, Pers, Grek ve Roman gibi kadim medeniyetlerin geçtiği, yaşadığı, kaldığı ve hem inançlarına dair hem kültürel hem de mimari anlamda izlerini bıraktığı bir coğrafya. Kurak bir coğrafya, ama yerin altındaki Pagan kültürüne ve inancına ait izler bir o kadar renkli. Harran Okulu literatürde dünyanın ilk üniversitesi olarak geçiyor. Burada matematik, özellikle gökbilimi çok önemli bir rol almış. Ay ve yeryüzü arasındaki bağı araştıran, farklı gezegenler arasındaki mesafeleri ölçen bilim adamları burada yaşamış. Yeni Platonculuk felsefesinin doğduğu coğrafya da burası.

Önce bağlamı, coğrafyayı anlamak gerekiyordu. Bu sebeple araştırmalarla birlikte bir danışma kurulu oluşturduk. Proje için daha şeffaf ve tarafsız bir alan oluşturmalıydık. Komitede Harran Kaymakamı Ömer Faruk Çelik, İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Veli Şafak Uysal, arkeolog ve Harran kazı alanı başkanı Prof. Dr. Mehmet Önal ve Şanlıurfa Girişimci İş Kadınları Derneği kurucusu ve başkanı Cevahir Asuman Yazmacı yer alıyor.

Sonrasında tasarımcıları bir araya getirdik. Tasarımcılardan buranın kültürünü tanımanın yanı sıra küresel tasarım tartışmasına da hakim olmalarını bekliyorduk. Aynı dili konuştuğuna inandığımız, Mezopotamya’nın estetiğini, birikimini günümüze çağdaş bir şekilde uyarlayacak tasarımcılar arıyorduk. Tasarıma yaklaşımlarına inandığımız ve gerçekten projede olmasını istediğimiz altı tasarım stüdyosunu seçtik.

Bu koleksiyonun iki önemli ayağı var. Birincisi Mezopotamya kültürünü ve birikimini günlük hayatta kullanılabilecek, işlevsel objelere dönüştürmek. Obje de sizinle birlikte farklı mecralara, farklı coğrafyalara seyahat ediyor ve bilgi taşıyor. İkinci ayak da projenin sosyal etkisi, kadınların üretimde etkin kalması. Süreç boyunca bazı üretim biçimlerini de değiştirdik. Örneğin Begüm Cânâ Özgür’ün Sin ve Şamaş duvar dokumalarının üretimini özellikle Harran’ın merkezindeki atölyeler yerine mülteci kampına aldık. Harran'ın merkezinde ahşap, seramik, keçe işler üretiliyor. Cânâ’yla birlikte mülteci kampındaki kadınların katıldığı üç günlük bir atölye düzenledik. Aynı dili bile konuşmuyorduk. Kadınların birçoğu yalnızca Arapça konuşuyordu. Atölye sonrasında ise kadınlar başarılı bir şekilde dokumaya başladılar. Aynı dili konuşmadan bunu başardıysak her şey mümkün olabilir diye düşünüyorum.

Bu eğitimleri kampta vermemizin en önemli nedeni oradaki kadınlara da erişebilmekti. Harran'ın merkezindeki Aile Destek Merkezi’ne gelen kadınların yarısı mülteci kampından geliyordu. Sabah 8'de bir servis kalkıyor, onları getiriyor, aynı servis 3-4 gibi kampa geri götürüyordu. Bazı kadınlar bunu bile yapamıyordu, kocası, ailesi izin vermiyordu. Biz kamptaki kadınlara tam anlamıyla ulaşamıyorduk, o yüzden dokumaları kampa götürdük. Biz dışarı çıkamıyoruz diyorlardı, biz de kasnak yaptık ahşap atölyesinde, ipleri aldık, herkes kamptaki evinde çalıştı. Bize gönderdiler, biz de bu koleksiyonu ilk olarak Milano Tasarım Haftası'nda sergiledik.

2018'de, değil mi?

Evet. Bu süreçte de bol bol geribildirim aldık, üretim ve tasarım değişti.

Belki biraz da ürünlerden bahsedebiliriz, her birinin o kültürün matematik, geometri gibi bağlamlarına nasıl oturduğuna da değinerek.

Elbette. Şule Koç atlas için Sogmatar isminde bir “wellbeing” seti tasarladı. Ahşap oda difüzörü, kalemlik ve iki tarafını da kullanabileceğiniz kapaklı bir tabak. Harran, insanların kendilerini anlamaları, kendi özlerine dönmeleri, iyileşmeleri için de çok önemli bir coğrafya olmuş. Günümüzde bunu “wellbeing” olarak tercüme ediyoruz. Şule referanslarını, felsefe ve bilim çağını en ileriye taşımış medeniyetlerden, Harran’ın bir kültür ve birikim coğrafyası olmasından aldı.

Öykü Özgencil, INCOMPLIT markasının kurucusu. INCOMPLIT dezavantajlı çocuklarla çalışıyor, moda tasarımını sosyal fayda sağlayan bir modele oturtuyor. Öykü’nün atlas için tasarladığı çantalar da kampta üretiliyordu. Yalnız bildiğiniz üzere geçtiğimiz yaz çıkan bir kanun ile Türkiye’deki birçok mülteci kampı boşaltıldı. Bazı kursiyerlerimizin yerleştiği yeni yerleri takip edebildik. Bu konuda Harran Aile Destek Merkezi koordinatörü İbrahim Kızıl’a müteşekkiriz.

Kamptaki kadınların içinde çantayı en iyi dikenlerden biri olan Emel Hanım, Harran’ın çevre köylerinden birine yerleşmişti. Çocuğu da otizmli olduğu için evinden çıkamıyordu. Ona bir dikiş makinesi aldık ve bize ilk etapta bu geçiş sürecinde yetecek kadar çanta dikti. atlas’ın süreci, değişen dinamiklere uyun sağlamaya dayanıyor.

Öykü’nün tasarımı, yeryüzü ve gökyüzü arasındaki bağı temsil ediyor. Çantanın ahşap sapı ise Barış Gün’ün tasarladığı H-Cut’ın altlığından çıkıyor.

Barış seramik ile çalışan bir tasarımcı. atlas’ta ahşapla çalışmayı tercih etti, çünkü ahşabın da Harran’ın özü gibi bakıma ihtiyacı olduğuna inanıyordu. Bir yandan ahşap çok güçlü bir malzeme. H-Cut, Harran’da gördüğünüz mimari formların konturlarını referans alıyor ve Harran’daki katmanlı yapıyı betimliyor. Bana ise bir heykeli çağrıştırıyor.

Aslında parça parça, değil mi?

Evet, çıkartabiliyorsunuz, Harran’ın farklı katmanları gibi.

Ama bir araya geldiğinde de gerçekten heykele benzer bir yapısı var.

Evet, ama aslında çok fonksiyonel. Kesme tahtası gibi kullanabilirsiniz, hatta dilerseniz yemek de sunabilirsiniz.

DAY Studio’nun tasarladığı Mırra fincan seti, Harran’ın ve Mezopotamya’nın mimarisini, cephelerde birbirini tekrar eden matematiği ve ritmi referans alıyor. Bunun için ilk önce üç boyutlu yazıcıda kalıplarını aldılar. Daha sonra biz Harran’a, atölyeye gittik ve kalıpları alçıdan döktük. Toprak rengin yanı sıra üç farklı renk olarak üretildi. Bunun sebebi de coğrafyayla ilgili, toprağın bin bir türlü tonuyla, Mezopotamya’yla bağdaşıyor. Bir yandan da insanların, inançların, kültürlerin renkliliğini yansıtıyor.

Begüm Cânâ Özgür, Güneş Tanrısı ve Ay Tanrısı’nı yorumladı. Cânâ’nın geleneksel dokumayı bozan, kendine özgü bir tekniği var. Kendi tasarladığı desenler için dokumacılar, üreticiler buluyor. Yani aynı zamanda bir girişimci, bu da çağdaş tasarım sahnesi için çok önemli. Aslında buradaki her tasarımcının hem atlas için hem de kendi stüdyolarında tasarladıkları ürünlere yansıttıkları bir tavırları, duruşları var. Bizi bir araya getiren en önemli şey bu oldu.

Aslı Smith atlas için Harran yöresindeki antik Mezopotamya motifleri ve Sogmatar’ın yedi gezegen – yedi tanrı pagan kültüründen ilham alan Kosmos keçe kilim ve duvar tekstili koleksiyonu koleksiyonunu tasarladı. Ay ve Bilgelik Kilimi, Ay tanrısı Sin'den esinleniyor ve toprak ananın döllenme mitosunu, ölümü ve yeniden doğumu anlatıyor. Yıldızlar ve Şans kilimi tanrıça İştar’ı, Mezopotamya paganizminde göksel varlıklara yüklenen tanrısal gücü ve bu gücün yeryüzüyle etkileşimini anlatıyor. Güneş ve Bereket Kilimi ise çok güçlü ve yaratıcı bir gök figürü olan güneş tanrısı Şamaş ve onun evrensel bereketini anlatıyor. Astra keçe duvar tekstili koleksiyonu ise, Mezopotamya astral, mimari sembollerini ve Harran bölgesinin tabiatını referans alıyor.

2018’de daha ilk prototipler üretildiğinde Luca Molinari Türkiye’deydi, ona projeden bahsettik. Platform dergisinin Nisan 2018’de yayımlanan sayısı için bu hikâyeyi yazdık. Daha sonra Luca bizi Milano’ya, Platform dergisinin showroom’una davet etti ve sergiyi orada yapmayı önerdi. Milano’da yalnızca bir sergi yapmak istemedik. Milano öncesi GPOD Production ile projeyi anlatan bir kısa film yaptık ve Milano Tasarım Haftası lansmanımızda bu filmi gösterdik. Açılışa birçok farklı ülkeden, farklı pozisyonlardan kişiler katıldı. Onlar kendi bakış açılarından bazı yorumlar yaptılar, bu da gerçekten işe yaradı. İşlerin sanatsal ifadesini güçlendirdi, zenginleştirdi.

2018’in sonuna doğru Design Week Turkey’ye davet edildik ve projeyi orada sergiledik. Şubat 2019’da ise Stockholm Tasarım Haftası’nda yer aldık, Equal Spaces projesi kapsamında. Stockholm’de bir “açık gün” yaptık, akşamüstü 4’ten akşam 10’a kadar, altı saat boyunca sergiyi farklı gruplara anlattık, onları bir masa etrafında ağırladık.

Son olarak şunu sormak istiyorum. atlas projesini Harran’dan sonra farklı coğrafyalarda ya da bu coğrafyanın farklı bölgelerinde devam ettirmeye dair bir planınız var mı? Buna başlı başına önemli bir proje olmanın yanı sıra geleceğe dönük bir yöntem olarak da yaklaşılabilir mi?

atlas, tasarım üzerinden sosyal fayda sağlayan ve küresel tasarım sahnesinde yerini almış bir model. Bu modeli güçlendirecek, zenginleştirecek çalışmalarımız olacak. Farklı tasarımcılarla işbirlikleri yapmayı, Avrupa’da birkaç satış noktasında olmayı planlıyoruz. Türkiye’de hipicon, Ham:m Design ve Tomtom’da kendi alanımızda sergiliyoruz, satışını buradan yapıyoruz. Bu deneyimi farklı alanlara da taşımak istiyoruz.

Bu hoş sohbet için çok teşekkür ederiz.

Ben de çok teşekkür ederim.

Atlas Harran'ın web sitesine buradan, IN-BETWEEN'in web sitesine buradan erişebilirsiniz.

Yukarı