Röportaj ve fotoğraflar: Elif Kahveci
Fotoğrafların tamamına buradan erişebilirsiniz.
Tasarıma geniş bir yelpazeden bakan Hazal Balasar’ın yaratım dünyasına konuk olduk. Dünyayı “daha iyi” bir hâle getirmek için ortağı Elif Lütfiye Çakır’la kurdukları tasarım ofisi BetterThings’in “kalbi” ve Paşabahçe’nin Omnia serisinin tasarımcılarından Hazal Balasar, aynı zamanda Marie Claire Maison dergisinde stil editörlüğü yapıyor.

İlham aldığın ve takip ettiğin mecraları bizimle paylaşabilir misin?
İşlerini beğendiğim çok fazla kişi ve mecra var. Örneğin Kinfolk, Cereal Mag gibi zamansız yayınlar. Ayrıca Gestalten, Assouline gibi yayınevlerinin kitaplarının tamamına sahip olmak imkânsız olsa da güncel kalmak adına yeni yayınlarını her zaman takip ederim. Online dergi ve bloglardan da WGSN, Refinery29, Dezeen, Sight Unseen’i takip ediyorum.
Tasarım yapmaya başladıktan sonra zihnin ve bakış açın nasıl evrimleşti?
Okuldayken “tasarım odaklı düşünme” konusu bize öğretilmedi. Yıllar sonra IDEO’nun baş tasarımcısı David Kelley bir röportajında “Tasarım odaklı düşünme sadece daha iyi tasarım yapmanızı değil, hayatın diğer alanlarında yaptıklarınızda da iyileşmenizi sağlar,” dediğinde aldığım eğitimin aslında hayatımın her alanına nüfuz eden bir süreç olduğunu daha iyi kavradım.
Tasarım eğitiminin asıl kattığı değerin, doğru soruları sormayı öğretmek ve gözlem becerilerinizi güçlendirerek empatiye dayalı bir yaklaşımı benimsetmek olduğunu düşünüyorum. Yaratıcılık diye adlandırdığımız süreç tasarım için kullanıcının davranışlarından, hareketlerinden, duygularından, hikâyesinden, tarihinden beslenen, sorgulama ve sorularınıza cevap bulma hâli. Karşınızdaki insanın ihtiyaçlarını keşfetme konusundaki ufak nüanslar öne çıktığında tasarımınız değer kazanmaya başlıyor. Tasarım yapabilmeniz için bir şeyleri dert edinmeniz gerekiyor. Bu soru sorma ve cevap bulma hâli bir yerden sonra alışkanlığa dönüşürken kendinizi gittiğiniz kafede, sergide, hayatın her alanında hep bu soruları sorarken, birçok şeyi dert ederken buluyorsunuz.
Tasarımcı kimliğinle şekillenen rutinlerin ve alışkanların var mı?
Daha çok not almaya başladım. Tasarım bir yandan da birkaç görünmez nokta arasındaki bağları kurabilmek demek. Orada bir sorun, bir hissiyat, bir hikâye var. Bunları birleştirince bir ürün çıkıyor. Bu noktaları keşfedebilmek için tetikte olmaya başlıyorsunuz, farkındalığınız gelişiyor.
Farklı alanlarda üretim yapıyorsun. Gerek ürün gerek konsept tasarımı alanında üretirken başlangıç noktası ve süreç nasıl ilerliyor? Ne gibi farklılıklar ortaya çıkıyor?
Aslında benim için iki alanda da hikâyeyi, konuyla ilgili dert edindiğim o şeyi bulmakla başlıyor. Ürün tasarlarken süreç içinde daha fazla anahtar kelime çıkarıyorum. Malzeme gibi kısıtlayıcı etkenlerin fazla olduğu ürün tasarımından farklı olarak konsept tasarımında eskiz süreci daha az oluyor. Konsept tasarımının doğası gereği üretilen iş daha sunum ve pazarlama odaklı olduğu için daha kolay tüketiliyor. Hem ürünü üretmek hem de görsel bir dünya oluşturmak beni oldukça tatmin ediyor.

Paşabahçe’nin Nude koleksiyonu için tasarladığın “Chill” viski bardağı ve karaf tasarımıyla IF DESIGN ve Red Dot tasarım ödülünü kazandın. Bize “Chill”in hikâyesini anlatır mısın?
Okuldan mezun olduğumda kariyerimi ürün tasarımından daha uzakta kurgulamıştım. Grafik tasarımcı olarak çalışmaya başladığım Paşabahçe’nin tasarım departmanındaki müdürümüz Emre Bozbeyli’nin teşvikiyle ilk ürünüm “Chill”i tasarladım.
“Chill” aslında çıkış noktası itibarıyla duygusal ve fonksiyonel bir bütünlüğe sahip, geçmişle günümüz arasında bir etkileşim yaratıyor. Hepimizin aşina olduğu "whiskey on the rocks" deyiminin gerçekten de eski zamanlarda insanların viskiye buz koymak yerine okyanustan çıkardıkları taşları soğutarak kullanılmasından geldiğini öğrendim. Bu küçük bilgi, form, malzeme ve hissiyat açısından benim için belirleyici oldu.
“Chill" iki parçadan oluşuyor. Mermer tabanı buzlukta soğutulan içkiyi suyla seyreltmeden serin ve taze tutmak için tasarlandı. Mermer, yapısı itibarıyla hızla soğuyan, soğutan bir malzeme. Camın tabanındaki küresel form ise içkinin aromasını ve lezzetini arttıracak şekilde doğal bir hareket sağlıyor. Mermer parçadan bağımsız olarak camın zeminle ilişkisi ve kullanıcıya dokunulabileceğini hissettirmesi benim için çok önemliydi. Cam bardak tabanındaki küresel formla eğlenceli ve yumuşak bir bitiş sağlarken, mermer parça pürüzsüz ve sağlam bir kaide oluşturuyor.
Üretilen ilk tasarımımla ödül kazanmak beni ürün tasarımını kariyerimin bir tarafında hep sürdürmek konusunda motive etti. Hayatımın bir köşesinde her zaman ürün tasarımına yer vermeye “Chill” ile karar verdim diyebiliriz.

2018’de Paşabahçe’nin Omnia koleksiyonunun tasarımcılarından biriydin. Su temasından hareketle tasarladığın “İbrik” ve “Testi”yi senden dinleyebilir miyiz?
Omnia iki senede bir farklı tema ve tasarımcılarla üretilen bir seri. 2018’in teması da suydu.
Su hepimizin evlerinde musluktan sınırsızca aktığı için aslında ne kadar kıymetli olduğunu unuttuğumuz bir şey. Dünyadaki kaynakları insanoğlu olarak hızla tüketiyoruz ve buradan dönmek çok zor.
Yüzyıllar boyunca su kaynaklarından eve zorluklarla taşındığı, insanların bunun için emek ve zaman harcadığı dönemlerde suyun kutsal sayıldığı birçok kültür var. Suya kolay ulaşılması, ona bakış açımızı oldukça değiştirdi. Günümüzde su, yeniden sınırlı bir kaynak ve bunu bize hatırlatacak bir şeylere ihtiyacımız var. Testi en ilkel zamanlardan bu yana, ibrikse yine Osmanlı’da suyun evlere taşınmasında ve sunulmasında kullanılan kült objeler. Omnia için tipolojik olarak hayatımızdan uzun zaman önce silinen bu objeleri yeniden yorumlamak ve bir şekilde hayatımıza yeniden dahil etmek benim için ana fikir oldu.
İbrik bana göre çok grafik bir obje olduğundan, böyle bir tasarım akımı ortaya atan Memphis Group’tan etkilenerek heykele benzer bir ürün tasarladım. Testi ise daha modern bir anlayışla tasarlanırken üzerindeki cam kesme işleri çamurdan yapılan testilerin üzerindeki motiflerden esinlenilerek yapıldı.
Hangi tasarımcılarla birlikte üretmek istersin?
Aklıma ilk gelen isimler Masquespacio ve Formafantasma.

Endüstriyel tasarım mezunu olarak şu an olduğun yerden kendi öğrenci hâline ne gibi tavsiyelerde ve uyarılarda bulunurdun?
Piyasa ve okul birbirinden çok farklı dünyalar. En başta zihnini açık tutmanın önemini vurgulayabilirim. Tasarımın temelini aldıktan sonra, öğrencilerin farklı alanlarda yapacaklarının sınırının olmadığını düşünüyorum. Tasarımın konusu tasarımcının dert edindiği şeylerle paralel ilerliyor, sorun değişse de üretim sürecinin metodolojisi aslında hep çok benzer işliyor. O yüzden sevdiğin ve içselleştirebildiğin bir alanda hareket etmek lazım.
Bir de çok sayıda iş incelemenin önemi aşikâr. Yaratıcılığın yanında “know- how”ı gözardı etmeden trendleri takip etmek de önem kazanıyor.
İstanbul Tasarım Bienali Türkiye tasarım sahnesi için nerede duruyor?
İstanbul Tasarım Bienali, tasarımla yakınlık kurmamış insanların da hayatına tasarımı sokmak ve sorgulatmak adına önemli bir görev üstleniyor. Bunda da bienalin yayıldığı mekânların büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Çok fazla trafik alan lokasyonlarda yoldan geçen bir kişinin bile bienale, dolayısıyla tasarıma “maruz kalması” son derece değerli.
Bienal, şehirli insanın günlük hayat akışına bir şekilde tasarımı sokmasıyla başlı başına bir farkındalık yaratıyor.
Gelecekteki projelerini de duymak isteriz. Bu ara neleri dert ediniyorsun?
BetterThings olarak ortağım Elif’le birlikte gelecekte ürün tasarımını da işimize dahil ettiğimiz bir kurgu planlıyoruz. Bir “millennial” olarak değerlerimiz, hayata, tüketime, ürünlere bakış açımız bizden önceki nesillerden çok farklı bir yöne evrilmiş durumda. Biz de Y jenerasyonunu odağa alan bir markanın temellerini atmayı hedefliyoruz.
