Röportaj ve fotoğraflar: Elif Kahveci
Fotoğrafların tamamına buradan erişebilirsiniz.
ECAL’de tamamladığınız yüksek lisans eğitiminden sonra DAY Studio’yu kurmaya nasıl karar verdiniz? Stüdyonun doğum öyküsünü sizden dinlemek isteriz.
DAY Studio ismen değilse de ilk tanıştığımız İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’ndeki lisans eğitimimizden beri aklımızdaydı. ECAL’de yüksek lisans sürecimizde profesyonel hayatı biraz daha tecrübe edince kendi ofisimizi kurma fikri daha da somut bir hâl aldı. Türkiye’ye döndüğümüzde DAY’i kurmaya karar verdik ve kendi ürün koleksiyonumuz olan Avlu ile yola çıktık.
İki kişilik bir tasarım ekibi olmanın tek başına çalışmaktan farkı ne? Buluştuğunuz ve ayrıştığınız noktalar neler?
Aslında tasarımcı olarak oldukça farklı yaklaşımlara sahibiz, bu da ürünlerimizde bir çeşitlilik olmasını sağlıyor ve birbirimize geribildirim vermemizi kolaylaştırıyor. Yaptığınız işe karşı körleşmeniz çok olası. Birbirimizi bu anlamda güncel tutuyor, her an fikir paylaşımı ve tartışma ortamı oluşturuyoruz. Doğru tasarımın bu müzakereden çıktığına inanıyoruz. Tabii profesyonel çalışmanın ötesinde her anlamda güvenebileceğiniz bir ortağınızın olması da çok değerli.
Avlu projeniz İstanbul’un zanaat kültürü ve tasarım geleneğinin çağdaş bir yorumunu sunuyor. Tasarımcı ve ustalar arasında diyalog oluşturan Avlu’nun gelişim sürecini ve ilerisi için planlarını anlatabilir misiniz?
Avlu 2013’te Yeşim’in ECAL’de yüksek lisans projesi olarak ortaya çıktı. O günden beri birlikte çalıştığımız bir tutku projesi olarak gelişti. DAY Studio’yu kurduğumuzda Avlu’nun kendi dilimizi oluşturabileceğimiz, kendimizi ifade edebileceğimiz ideal bir platform olacağını düşünerek çıkış projemiz olarak projeyi ticarileştirmeye karar verdik.
Avlu’nun ana söylemi başından itibaren İstanbul ve Türkiye’deki eşya mirasını, zanaatkârların üretimi ve yöntemleri üzerinden yorumlayarak güncel tasarım objelerine dönüştürmek oldu. Koleksiyon Kapalıçarşı’da üretilen ve onun mimarisinden yola çıkan Kubbe servis ürünlerinden, Kuledibi’ndeki torna ustalarıyla beraber ürettiğimiz, Galata Kulesi, Ayasofya ve Ortaköy Camii’nin soyutlanmasından oluşan Istanbul kutularından, sokak satıcılarının arabalarından nüvelerini alan Esnaf servis tabaklarından oluşuyor.
İlerisi için en önemli planımız Avlu’yu bir marka hâline getirmek ve koleksiyonu genişleterek hem kendi ürünlerimize hem de belli bir seçkiye yer verebileceğimiz bir mağaza ya da alan açmak. Hedeflerimizden bir diğeri ise çok değerli bulduğumuz zanaat kültürünü ekonomik bir değere dönüştürmek ve tasarım aracılığıyla sürdürülebilir kılmak.

Türkiye’nin zanaat geleneğinin izlerini sürerek oluşturmayı amaçladığınız tasarım dilinden bahseder misiniz? Bu kadar farklı alan ve malzemeyle çalışırken ortak bir dilin oluşmasını nasıl sağlıyorsunuz?
Aslında bu biraz tasarım sürecimizle alakalı. Projelerimizde, özellikle de Avlu’da form anlamında tasarım, çalışmamızın oldukça küçük bir kısmını oluşturuyor. Sürecimiz ve dilimizi oluşturan çalışma yöntemimiz, malzeme ve ürünün özüyle ilgili yaptığımız derinlemesine araştırmadan oluşuyor. Avlu özelinde ürünlerin karakterini veren İstanbul-Türkiye eksenindeki eşya kültürü ve çalıştığımız zanaatkârların kabiliyetleri. Burada bir tasarımcı olarak adeta editör gibi çalışıp malzemelerin koleksiyon genelinde tutarlı bir dile ulaşmasını renk, doku gibi detaylarla sağlamaya çalışıyoruz. Tasarlarken fikir, malzeme ve yöntem beraber ilerliyor. Hepsi kendi dili olan bu kavramları ortak bir akılla objelere dönüştürüyoruz. Tasarım dilimizi biçimden önce bir yaklaşım olarak oluşturmayı tercih ediyoruz.
Bunun yanı sıra tasarımcı olarak bizi etkileyen koleksiyonlarımızın da hikâyelerini oluşturan mimari öğeler, üretim detayları, esnafların kullanageldiği aletler gibi belli şeyler var. Tasarım dilimiz tüm bu görsel hafıza ile kişisel yaklaşımlarımızdan, bu dünyaya getirdiğimiz yorumlardan oluşuyor. Bu dil doğal olarak yaptığımız işlere yansıyor, Avlu gibi kendi stüdyo serilerimizde de daha belirgin oluyor.
Dahil olduğunuz Atlas Harran projesinden de bahsetmek isteriz. Seramikle çalışmaya devam ediyor musunuz? Bunun pratiğinize nasıl bir katkısı oldu?
atlas projesi bizim için farklı bir tecrübe oldu. Bu süreçte başka tasarım ekipleriyle, farklı kültürlerden ustalar ve mülteci kadınlarla beraber çalıştık. Bizim için en güzel yanı da bu birliktelikti. Çalıştığımız tasarımcılarla bir komünite oluşturmak, tasarım aracılığıyla toplumda fayda yaratmak heyecan verici.
Seramik aşina olduğumuz, ancak çalışma fırsatı bulamadığımız bir malzemeydi. Proje süresince pek çok deneme yapma şansımız oldu. Malzeme ve üretim bizi her zaman heyecanlandıran konular, önümüzdeki dönemde de üzerine çalıştığımız yeni Avlu koleksiyonu için seramiği farklı bir yaklaşımla yorumlayacağız.

DAY Studio bünyesinde çıkardığınız koleksiyonlar haricinde dışarıdan markalarla da çalışıyorsunuz. Üreticinin tasarımcıya alan açması nasıl sağlanabilir, ikisinin arasındaki denge nasıl kurulabilir?
Markalar ile tasarımcılar arasında uzun süreli ilişkilere inanıyoruz. Başarılı tasarımlar genelde bu süreçlerden çıkıyor. Tasarımcının markayı çok iyi tanıyıp özümsemesi, verilen talimatla sınırlı kalmayıp onun ötesine geçebilmesi gerekiyor. Bu da zaman alıyor. Burada firmalar cesur ve sabırlı olmalı, tasarımcıya güvenmeli ve esnek bir çalışma alanı sunmalı. Tasarımcılar ise kararlı olmalı, işin ticari tarafını çok iyi araştırmalı, ideal çalışma ortamını talep etmeli. Tasarımcı ve firma arasında karşılıklı bir öğrenme süreci olmalı ki ortak çalışma kültürü oluşabilsin.
Bugüne kadar Habitat, Frette, Flormar gibi pek çok marka ile farklı alanlarda çalışma fırsatı bulduk. Firmalarla çalışmak kendi koleksiyonumuzu yapmak kadar heyecan verici, çünkü bambaşka bir uzmanlık alanına girme şansımız oluyor. İmkân bulamadığımız malzemeleri ve teknikleri kullanabiliyoruz, ayrıca tasarlayıp üretirken çok şey öğreniyoruz.
Hâlihazırda üzerinde çalıştığınız projeler var mı? Gelecek projelerinizi de bizimle paylaşır mısınız?
Bir süredir en büyük heyecanımız, üzerinde uzun zamandır çalıştığımız, ancak ortaya çıkarmaya fırsat bulamadığımız yeni Avlu koleksiyonu. Salgının tek avantajı, yeni tasarımlar yaratmak için uygun, sakin bir çalışma ortamı yaratması oldu. Bunun da ötesinde dünyayı daha iyi algılamamızı sağlayan bu dönemde hem tüketimin hem de üretimin yavaşlaması gerektiğini anladık. Doğal, geri dönüştürülebilir malzeme kullanımının yanı sıra görsel bir sürdürülebilirlik ihtiyacının da doğduğunu gözlemledik. Bu olguları da yeni tasarımlara yansıtmak istiyoruz. Yeni koleksiyonumuzda evin bir kabuk hâline gelmesiyle ritüellere, paylaşımdan referans alan mobilya ve masa aksesuarlarına yer vereceğiz. Ürünleri en kısa zamanda paylaşmayı umuyoruz.
Bunun yanı sıra yeni bir firma ile geniş bir ofis mobilyası koleksiyonu üzerine çalışıyoruz. Flormar ile işbirliğimiz devam ediyor, ayrıca yeni çıkacak bir markanın ambalaj tasarım projesine başladık.
DAY Studio'nun web sitesine buradan erişebilirsiniz.