Gabrielle Kennedy
Sanatçı Jenna Sutela’nın cıvık mantarlarla yaptığı araştırma bilinç kavramının, yani hâlâ çok az anlaşılan o anlatılamaz yaşam algısının derinliklerine iniyor. Okullar Okulu için cıvık mantarla tasarladığı iki labirenti ve gezegensel bir ölçekte şekillenmiş biliş fikrini inceleyen videosu Holobiont’u sergiliyor. Video uzayın derinliklerinden karnın içine yakınlaşıyor, başrolünde ise nattō bakterisi var.
Ortaya atılan fikir, bakterinin hiyerarşik olmayan ve baskınlıktan noksan bir sistem ile hem uzak hem de yakında olası bir hayat dağıtıcısı olabileceği. “Videonun ana karakteri Bacillus subtilis, nattō soya fasulyelerinin mayalanmasındaki rolü ve uzay uçuşu deneylerinde hayatta kalma göstergeci olmasıyla ünlü bir bakteri,” diyor Sutela. “Uzay gibi aşırı koşullarda hayatta kalıyor, yani ekstremofil. Ayrıca yediğimiz probiyotik nattō sayesinde bağırsaklarımızda da bulunuyor. Bağırsak ve beynin bağlantılı olduğu teorisini göz önünde bulundurunca belki de olası bir uzaylı form olan Bacillus subtilis sadece sağlık ve iyiliğimizi değil, düşünce ve duygularımızı da kontrol ediyor olabilir. ‘Holobiont’ terimi ekoloji ve evrimleri açısından koparılamaz şekilde birbirine bağlı pek çok türden oluşan bir varlığı tanımlıyor.”
Sutela labirentlerde başka bir ilkel yaşam formuna, bilimsel adıyla Physarum polycephalum, yani cıvık mantara odaklanıyor. İnsanların uzuv kullanımlarına benzer olarak cıvık mantar da ne yaptığını biliyor. Beyni olmasa da kendini düzenleyen şaşırtıcı derecede etkili bir sistemi var.
Bunu açığa çıkarmak için Sutela, cıvık mantarın içinde gezeceği bir dizi altyapısal heykel inşa etti. “Bir galeri içinde performans sergilemesi için organizmanın bir kurulumdan fazlasına, bir yaşam alanına, düzgün bir mimari mekâna ihtiyacı var,” diyor. Yaşam alanları etkileşime dayalı ve labirentleri andırıyor. “Onlara labirent derken hesaplayarak sorun çözmenin resmi tarihine ve akıl teorilerine atıfta bulunuyorum.”
Saydam yapıların içinde cıvık mantarın yolunu nasıl bulduğu çıplak gözle görülebilir. “Çok kafalı ve karar verme şekli merkezi olmayan özerk bir organizma gibi görülüyor,” diye açıklıyor Sutela.
Sutela eserinde cıvık mantarın davranışıyla insanların düzen yaratma biçimlerini karşılaştırıyor. “Yakın dönem kurumsal ve teknolojik hayallerin belki de bilinçsizce en erken yaşam formlarından birini taklit etmesini ilginç buluyorum,” diyor. “Ayrıca merkezi olmayan, eko-merkezci teknolojinin insan öncesi baskınlığını yeniden ilan etmesi de gayet mümkün.”
Bu konudaki en ünlü araştırma projelerinden bir tanesi Sapporo’daki Hokkaido Üniversitesi’nden Profesör Toshiyuki Nakagaki önderliğinde yürütüldü. Profesör Nakagaki ve ekibi, cıvık mantarın bir labirenti etkin şekilde dolaşabilme kabiliyetinin Tokyo metro sistemini bazı ufak değişikliklerle yeniden tasarlamaya yeteceğini gösterdi.
“Cıvık mantarların karar verme davranışı tahmin ya da taklit edilemez,” diyor Sutela. “Çevresinden aldığı duyumsal geri bildirime göre kendini koordine ediyor ve kimse bunun tam olarak nasıl çalıştığını bilmiyor. Hafızadan çok bilgi var gibi duruyor ve daha önce olan şeylere bakılırsa doğrudan yapılan seçimlerin de varlığından söz edebiliyoruz.”
Labirentler, Okullar Okulu’nun karanlık ve özel bir odasında gizemli bir şekilde parlıyor. Bazı yönlerden tasarım ve sanat içindeki sanatsal bilginin büyük kısmının nasıl da mantık olmadan aktarılıp edinilebileceğini göstererek bienalde gösterilen çoğu içeriğe dair birer görsel metafor olarak işliyorlar.
Belki de bu öğrenmeyi anlamanın başka bir yolu. Cıvık mantar o hâlde sessiz bir öğretmen, antropolojik düzlemin şart koştuğundan farklı bir düşünme, düzenleme ve yönetme sistemini ortaya çıkaran alçakgönüllü bir kahraman oluyor. Her şeyden önce üretkenliğe katkı sağlama amacıyla otoritenin kaldırılması mümkün kılınıyor. Böyle bir konumu test etmek için ideal çevre de eğitim.
Sutela’nın eserindeki daha geniş amaç ise kültürümüzün nasıl inşa edildiğini yeniden düşünmek için ikna edici bir katkı sağlamak. Sutela güncel hayat ve yaşam kültüründe baskın olan ama aynı zamanda onu zayıflatan en güçlü olanın hayatta kalması anlatısındansa türlerarası simbiyoz üzerine kurulu bir gelecek hayal ediyor. Ayrıca bu vizyonun hem organik hem de sentetik yaşam formları için olduğunun altını çiziyor.