Birlikte üretim süreci kişisel pratiklerinizi ya da tercihlerinizi etkiliyor mu?

Avşar Gürpınar: Hakikatin kıvılcımı fikirlerin çarpışmasından doğar. Aslında farkında olmadan, bilinçdışı bir düzeyde de birbirimizi etkiliyoruz. Sadece birlikte üretim süreci sırasında değil, bir şeyleri düşünme, yapma, yapmama biçimlerimiz de birbirimizi etkiliyor.

Cansu Cürgen: Avşar’la yirmi dört saat beraberiz. Sabah işe giderken, ofiste, öğle yemeğinde, ders aralarında, iş çıkışında… Küçük bir fark, aynı bölümlerde ders vermememiz. (gülüyor)

İkimizin düşünme ve üretmeye ayırdığı zaman konusundaki cömertliği de birbirine benziyor. Dolayısıyla her an birbirimizin elinin altındayız. Bu iç içe geçmişlik dışarıdan bakan çoğu insanın ruhunun daralmasına da sebep olabiliyor. Kolay değil, ama bunun harika bir şey olduğunu düşünüyorum. Kaçınılmaz şekilde birbirimizden etkileniyoruz, ama bu ikimizin hep aynı fikirde veya tutumda olduğu anlamına gelmiyor. Zaman zaman kıyasıya çarpıştığımız ve “anlaşamamakta anlaştığımız” şeyler de oluyor. Benim Avşar’dan etkilendiğim şeyler genellikle hayrıma oldu diyebilirim. Etkileme ya da etkilenmeye bir karşıtlık gibi değil de Spinozacı bir bakışla yaklaşmak da ferahlatıcı. Bu biraradalık, ikimizin de var olma ve eyleme kudretini arttırıyor.

Birlikte daha iyi çalışmanızı sağlayan ve sizde olmayıp diğerinde olan bir özellik söyleyebilir misiniz?

AG:  Meseleleri ele alma biçimlerimiz birbirinden çok farklı. Ben biraz daha analitik ve kademeli bir tasarım süreci içinde kendimi daha rahat hissediyorum. Düşüncelerim her yöne savrulsa da herhangi bir t ânında “Nereden geldik buraya?” sorusunu cevaplayamamak beni rahatsız ediyor. Fikri takibi önemsiyorum.

Cansu, benim görebildiğim kadarıyla bu açıdan daha özgür bir düşünce ve düşünme yapısına sahip, yani herhangi bir t ânında düşünce evreninin herhangi bir noktasında olabilir, oradan bambaşka bir noktaya sıçrayabilir. Bu da ona çok daha geniş bir spektrumda, benim düşünce akışımda mümkün olmayacak derecede esnek bir hareket imkânı tanıyor. Buradan benim aşırı derecede sıkıcı bir düşünme ve çalışma pratiğim olduğu anlaşılmamalı elbet. İki şeklin tanıdığı farklı imkânlar var. Bu anlamda birbirimizi dengelediğimiz için sonuçta ortaya çıkardığımız çalışmalar ikimiz için de tatmin edici oluyor.

CC: Birbirimize bulaşıyoruz, bulaştırıyoruz, o yüzden benim için cevaplaması zor. Birbirimizin kopyası değiliz, ama gittikçe assemblage’ları olduk diyebilirim. Bir de eşi benzeri bulunmayan, süper güç varsaydığımız özellikler var. Avşar yük taşıma konusunda çok dayanıklıdır mesela, uzak mesafeden grafiği yorumlayarak tam görmese de yazılanı okuyabilir, kısa ve net cevaplar verip kısaltmalarla konuşabilir, sadece sesli harflerle metin okuyup şarkı söyleyebilir, her şeyi yazıp listeler ve türetir. Bunlar bende yok. En lüzumsuz süper gücümüz bile bir an geliyor, o sırada yaptığımız şeyi değiştiriyor, o ânı hatırlanabilir kılıyor. Hatta Muğlak Standartlar Enstitüsü (MSE) projemizin fikri de böyle bir anda, bir tatil günü birlikte türettiğimiz kelimelerin listesini tutmakla başladı.

Tasarım dünyasına dair üzerinde hiç anlaşamadığınız bir konu var mı?

AG: Meselelerle ilgili sabit fikirlere sahip değiliz ikimiz de. Bu yüzden tasarımla ilgili konularda birbirimizi etkilememiz oldukça kolay. Bizi heyecanlandıran, içimizi sıkan, düşündüren, sevindiren, saçımızı başımızı yolduran şeyler genellikle aynı oluyor. Ancak sanırım ben değerlendirme konusunda daha acımasızım, Cansu ise daha hümanist diyebilirim, masumiyet karinesini her zaman saklı tutuyor.

CC: Belki yöntemler açısından gerçek bir farktan söz etmek mümkün. Bazen odak uzaklıklarımız ve görüş alanlarımız birbirini tutmuyor. Konular, derinlikler, meraklarımız, dünyayla bağıntılarımız arasında ise daha çok derece farkları oluyor, birimize çok iyi gelen bir şey diğerini o sırada ancak belli bir derecede etkileyebiliyor. Birbirimizdeki bu yeğinlik değişimlerini izlemek için de yeterince zamanımız var, sabırsız değiliz.

İdeal ikililik deyince gözünüzün önüne nasıl bir imge geliyor?

AG: Hiçbir şey gelmiyor. Her ikililik defolu ya da o ikililik içerisindeki teklikler ile ciddi biçimde ilişkili. İkililiği heyecan verici yapan bu defoların bir araya gelme biçimi. Ortada her zaman bir gürültü (noise) var. Değişim ve keşif de bu gürültüden, belki de birbirimizi tam olarak anlayamamaktan kaynaklanıyor. Kusursuzluk anlamında değil ama bir şeye bakıp içimden bir cümle geçirdikten bazen birkaç saniye, bazen birkaç gün sonra Cansu'dan aynı kelimeleri tam olarak aynı şekilde duyduğum anlar, zihnimdeki ideallik tahayyülüne en yakın şey.

CC: Sevdiğim iki düşünür birlikte yazdıkları bir kitabın ilk cümlesinde şöyle diyordu: “Since each of us was several, there was already quite a crowd” [Her birimiz bir çokluktuk, bu yüzden de epey kalabalıktık]. İkimiz de araştırmayı ve tasarımı bir alışkanlık ya da meslek gibi değil, bir davranış gibi görüyoruz, ama oluş, davranış biçimlerimiz de değişiyor, bizi harekete geçiren, hislendiren ve düşündüren şeyleri keşfetmeyi bırakmıyoruz. Böyle bakınca bizim de yeterince kalabalık olabildiğimizi düşünüyorum, bu ikili olmaktan daha iyi geliyor.

Tom ve Jerry mi, Edi ve Büdü mü, Beavis ve Butthead mi, C-3PO ve R2-D2 mu? Popüler kültürün en iyi ikilisi hangisi?

AG: Tom ve Jerry kesinlikle değil. Onların ilişkisi çok asimetrik. Aşırı derecede akıllı ve kibirli bir fare ile masum ama şapşal bir kedi. Tam bir ikili oldukları bile söylenemez. Birlikte yaptıkları bir şey yok.

Edi ve Büdü güzel bir ikili, belki birçok açıdan onlara benziyoruz ama tasarım anlamında değil, gündelik yaşam pratiğimiz olarak. Beavis ve Butthead ile C-3PO ve R2-D2'yu ise bizim için biraz fazla karikatürize buluyorum.

Biz bir ara Ray ve Charles Eames’i motivasyon kaynağı olarak alıyorduk ancak karakterlerinin ve dönemin cinsiyetçi kültürel ikliminin de etkisiyle Charles'ın gittikçe ön plana çıkması, Ray'in içine ve odasına kapanması üzücü.

Başka bir sevdiğimiz ikili René ve Georgette Magritte. Her şeyden bağımsız olarak sadece birlikte olmaktan keyif almaları, kendilerine ayrı bir dünya kurmaları harika. O ilişkide de René'nin bazı yanlışları oluyor tabii, o yüzden o kısmı ile fazla özdeşleşmemeye çalışıyoruz.

Sanırım “her ikiliden bal alıyoruz” diyebiliriz. “The Cürgenpınars” olarak (göz ucuyla The Carters'a bakarak) zaman zaman açığa çıkardığımız frapan bir yanımız var. Beş yıllık kalkınma planımız içerisinde Louvre olmasa da dünyanın kalburüstü müzelerinden birini bir süreliğine kapatma hedefimiz mevcut.

CC: Neden olmasın? Klip çekeriz. [Gülüşmeler]

Kendimizi de yaptıklarımızı da oyunlaştırmayı seviyoruz, ama bu gayriciddi insanlar olduğumuz anlamına gelmiyor. Güncel projemiz MSE’yi tanımlarken kullandığımız şu söz sanırım Avşar ve beni de tanımlıyor: “Neyi neden yaptığımızı anlamak her zaman kolay olmayabilir. Yaptıklarımızda bazen ikinci ya da üçüncü dereceden akıl yürütme ve gerekçelendirmeler mevcuttur. Bazense değildir. Ancak enstitüdyenler her ne yapıyor olursa olsun bunu en yüksek ciddiyetle yapar.”

Önerdiğiniz çiftlerden en çok Edi ve Büdü’yü seviyorum, birbirlerini olduğu gibi kucaklayan bir ikili oldukları için. Ama gönlümden geçen örnek ikili Fox Mulder ve Dana Scully (X-Files) olur. Buraya da not düşmek isterim, Ajan Scully ve Avşar’ın fotoğraflarını yan yana koyup bakın, benzerlik büyüleyici!

Cansu Cürgen ve Avşar Gürpınar'ın ortak projesi Muğlak Standartlar Enstitüsü'yle ilgili ayrıntılı bilgiye buradan erişebilirsiniz.

Yukarı